MHP Lideri Devlet Bahçeli, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan eden skandal kararı ile ilgili BM Genel Kurulunda yapılacak oylamada BM üyesi ülkelere büyük sorumluluk düştüğünü belirterek, Türkiye’nin doğru strateji, isabetli politik hamlelerle her türlü diplomatik imkanı kullanarak Kudüs meselesini uluslararası toplumun gündeminde sıcak tutmayı başardığını, bu durum takdir edilecek bir tablo olduğunu açıkladı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan eden hukuksuz kararının Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapılacak oylama öncesi yaptığı yazılı açıklamada, “Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin, insanlığı felaket götürecek ABD-İsrail ortaklığının Kudüs inadını kırması vazgeçilmez bir sorumluluktur” ifadelerini kullandı.

Bahçeli, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “ABD Başkanı Trump’ın 6 Aralık 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan eden skandal ve sakat kararı dünya çapında tepkilere neden olmuş, eleştirilerin odağına oturmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, ABD’nin gayri meşru ve gayri hukuki Kudüs kararına etkili, kararlı, çok yönlü siyasi ve diplomatik girişimlerle şerhini düşmüş, itirazını güçlü bir şekilde göstermiştir. Bu kapsamda Sayın Cumhurbaşkanının çağrısıyla 13 Aralık 2017 günü İstanbul’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatının olağanüstü zirvesi ABD’nin Kudüs komplosunu sarsmış ve Türk-İslam dünyasının adeta uyanışını sağlamıştır. Kudüs’ün tarihi, kutsi ve manevi statüsüyle oynamaya azmetmiş çevreler elbette insanlık vicdanında şimdiden mahkum olmaktan kurtulamamışlardır. ABD yönetiminin siyonizm, kabala ve evanjelist emellerin bekçiliğine soyunması büyük bir rezalet ve hezimet olarak tescillenmiştir. Türkiye, doğru stratejiyle, isabetli politik hamlelerle, her türlü diplomatik imkanı kullanarak Kudüs meselesini uluslararası toplumun gündeminde sıcak tutmayı başarmıştır. Bu durum takdir edilecek bir tablodur. Kudüs’e utanmaz şekilde ambargo koyup, baştan ayağa ele geçirerek, İslam’ın ve tarihimizin kutlu miraslarını silmeye uğraşanların maskeleri birer birer düşmektedir. Kaldı ki başka yolu ve çaresi de kalmamıştır. Ülkemizin öncülüğünde Mısır’ın girişimiyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine getirilen ABD’nin Kudüs kararı 18 Aralık 2017 tarihinde görüşülmüştür. Söz konusu Konseyin daimi ve geçici olmak üzere toplam 15 üyesinden 14’ü lehte oy kullanmasına rağmen ABD’nin vetosuyla Kudüs kararının hukuken geçersiz sayılmasını temel alan tasarı reddedilmiştir. ABD, yanlışında gene ısrar etmiş, ibretlik yalnızlığa gömülmüş, kriz ve kaosa bağımlılığını bir kez daha alenileştirmiştir. Ancak Güvenlik Konseyinin 14 üyesinin; ABD’nin, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyıp ilan eden lekeli kararını haksız ve hukuksuz görmesi tarihi değerdedir. Bu gelişme, Kudüs davasının müdafaası ve uluslararası toplum nezdinde destek görmesi açısından önemli ve özellikli bir iradedir. ABD, Güvenlik Konseyinde veto kartını kullanarak insanlık değerlerinden vize alamadığını, inançlara saygı ve demokratik hoşgörüden acınası mahrumiyetini çok açık gözler önüne sermiştir. Bu kapsamda Milliyetçi Hareket Partisi, ABD’nin tek yanlı, tek taraflı, mesnetsiz ve çarpık vetosunu kınamaktadır. Şüphesiz henüz tüm yollar kapanmış değildir. Yarın Kudüs konusu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 'Acil Özel Oturumu'nda görüşülecek ve oylanacaktır. Bu konuda Türkiye’nin aktif diplomasisi, İslam İşbirliği Teşkilatının İstanbul ruhu ve Arap Ligi’nin kararlı duruşu belirleyici olmuştur. Halen Birleşmiş Milletlere üye ülke sayısı 193’tür. Kudüs lehinde müspet bir kararın çıkabilmesi için en az üçte ikilik bir çoğunluğun, yani 129 ülkenin lehte oy kullanmasının gerekliliği ortadadır. İslam İşbirliği Teşkilatına üye 57 ülke aynı zamanda Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda söz ve oy hakkında sahiptir. Bunun yanı sıra 54 Afrika ülkesi de Birleşmiş Milletler üyesidir. İlave olarak Avrupa ve Asya ülkelerinin pek çoğunun Kudüs konusunda ABD’yi haksız bulduğu da bilinen bir gerçektir. Bu itibarla, 21 Aralık 2017 Perşembe günü yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısında ABD’nin hayasız ve hukuksuz Kudüs kararının ezici bir çoğunlukla reddedileceği güçlü bir ihtimaldir. Nitekim uluslararası toplum tarihi bir sınavdadır. Yarın, 'Barış İçin Birlik' formatında oylanacak tasarı, BM Güvenlik Konseyinin 1980 tarihli 478 sayılı kararını hiçe sayan ABD korsanlığını inanıyorum ki buruşturup atacaktır. Her ne kadar Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan çıkacak kararın hukuken bir bağlayıcılığı yoksa da, ahlaken, vicdanen, siyaseten ve fiilen ABD-İsrail ortak zulmüne ağır bir darbe vuracağı kesindir. Bölgesel ve küresel huzur için böyle de olmalıdır. Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin, insanlığı felaket götürecek ABD-İsrail ortaklığının Kudüs inadını kırması vazgeçilmez bir sorumluluktur. ABD’nin, Kudüs’ün nihai statüsüne, demografik yapısına şiddetle etki edecek gaflet ve zorlamasından geri adım atması insani ve inanç değerlerine saygının gereğidir. Türkiye ve diğer İslam ülkeleri, güçlü bir dayanışma ruhuyla, işbirliği ve ikna süreçlerini işleterek Kudüs’e yürekten ve yüksek bir şuurla sahip çıkmalı, ABD-İsrail komplosunu boşa çıkarmalıdırlar. 21 Aralık’ta insanlığın gözü Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna çevrilecektir. Dua ve desteğimiz Kudüs’ün haklı davasının; kör gözlere sokulması, sağır kulaklara duyurulması, inançlara saygının ABD zulmüne hem gösterilmesi hem de öğretilmesine yöneliktir. İslam’ın izi Kudüs’ten silinemeyecektir. Harem-i Şerif’in manevi ışığı söndürülemeyecek, söndürmeye çalışanlar sadece 1,5 milyarlık İslam alemini değil, insanlık vicdanını, tarihin haşmetini karşılarında bulacaklardır. Dinler arası kutuplaşma, inançlar arası kavga ve ihtilaf insanlığa herhangi bir şey kazandırmayacak, tam tersine büyük bedeller ödetecek, korkunç badirelere kapı açacaktır. Filistinli kardeşlerimizin haklı taleplerinin karşılanması, başkenti Doğu Kudüs olan egemen ve bağımsız bir Filistin devletinin 1967 öncesi sınırlarıyla kabul ve tasdiki uluslararası toplumun önündeki kritik ve kaçınılmaz bir görevdir. Bölgesel ve küresel istikrarın temin yollarından birisi de Kudüs’ün hak ettiği biçimde yönetilmesinden, tarihi müktesebatına bağlı şekilde statüsünü korumasından geçecektir. Bu düşüncelerle Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan çıkacak tarihi kararın yeni bir dönemin umut meşalesi olacağına inanıyor, Türkiye’yi temsil eden siyasetçilerimize ve diplomatlarımıza başarılar diliyor, tüm ülkelerin aklıselimin çizgisinde hareket etmelerini yürekten temenni ediyorum.”