Nedense 2019 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine 1 yıldan biraz fazla da olsa, bugünün koşullarını 1973 seçim dönemine benzetmekteyim.

Nasıldı o günler diyenler için bir özet vereyim;

***

O zamanlar ülkede “Karaoğlan” Bülent Ecevit rüzgârı esmekte…

14 Ekim 1973 Genel Seçimleri yüzde 66,8 ile katılım oranı en düşük seçimdir. Yepyeni bir lider ve yenilenen siyasal çehresiyle seçimlere katılan CHP, seçimlerden üstünlükle çıkmıştır ama tek başına hükümet kurabilecek sayıya yaklaşamamıştır. Tablo şöyledir:

CHP: Yüzde 33,3-185 milletvekili; AP: Yüzde 29,8-149 milletvekili; MSP: Yüzde 11,8-48 milletvekili; DP: Yüzde 11,9-45 milletvekili; CGP: Yüzde 5,3-13 milletvekili; MHP: Yüzde 3,4-3 milletvekili; TBP: Yüzde 1,1-1 milletvekili; Bağımsızlar: 6 milletvekili.

Seçim sonuçları CHP’nin CGP ile AP’nin ise DP ile bölündüğünü göstermektedir. Siyasallaşan İslamcı kesimlerin MSP’si de sonuçta AP’yi bölmüş olmaktadır. Bu tabloya göre CHP oyları 1969’a göre yüzde 5,9 artarken, AP oyları ise yüzde 16,7 oranında düşüş göstermiştir.

Bu tablodan hiç beklenmese de CHP-MSP koalisyon hükümeti çıkmıştır.

Aslında programı ile de ülkeye umut veren bir karışım gibidir.

Koalisyonun hükümet programında iç göçün kontrol altına alınması, sanayileşme ve dışa bağımlılıktan kurtulma gibi önemli ana başlıklar yer almaktadır. Bunun yanında, Kıbrıs ve Ege denizi ile kıta sahanlığı konuları ön planda ele alınmaktadır. Ayrıca, programda kentleşmenin ve sanayileşmenin emek dünyası açısından kimi sorunlarının çözümü de hedef olarak konulmaktadır. Örneğin, işsizlik sigortası getirilmesi, kıdem tazminatlarının artırılması, toplu iş sözleşmelerinde yetkili sendikanın belirlenmesi için yargı denetimi ve işçilerin gizli oy kullanması, tarım işçilerinin sigortalanması gibi konular ön plana çıkmıştır.

İslam’ı referans alan bir siyasal parti ile Atatürk’ün kurduğu ve devrimleri yapan CHP’nin yan yana gelerek hükümet kurmasını yadırgayanlar ortaya konan icraatlar ile bir anda suspus olmuş, ülkeye de kısmi bir huzur gelmiştir.

Tarıma haklı olarak verilen olumlu destek, 12 Mart ara rejimi döneminde ABD’nin isteğiyle yasaklanan eczacılık amaçlı haşhaş ekiminin yeniden başlatılabilmesi, Kıbrıs’taki bunalımın katliam ve Enosis’e doğru gidişinin engellenmesi, Ege’deki kıta sahanlığı, FIR hattı gibi bazı haklarımızın savunulması; genel olarak uluslararası siyasal arenada Türkiye’nin etkinlik kazanması gibi konular da bu hükümetin başarı hanesine yazılabilir.

***

Diyeceksiniz ki neden yazdın tüm bunları?

Efendim hatırlamakta fayda var.

Ülkede bir tarafta milli, diğer tarafta milli olmayan diye yapılan ayrışmalardan hepimizi koruyacak formül burada gizlidir.

İktidarın amacı belli…

SP’yi de alarak sağda tam birliği tesis ederek, dışında kalan her siyasi oluşumu gayrımilli ilan ederek, yüzde 54 oranına ulaşmak… Belki daha da arttırmak.

Bunun karşısında alınabilecek en doğal pozisyon SP’yi kaybetmemektir.

Taban ne der? İdeolojik yakınlık yok. Kan uyuşmazlığı olur gibi gerekçeler ile atılmakta geç kalınan adımların bedeli çok ama çok ağır olacaktır.

Zaman ne yazık ki bizi haklı çıkaracak. Bu konuda gereken adımları atmakta geç kalanlar ise “Keşke” diyecekler ama netice değişmeyecek.

Kendi düşünceni iktidara taşımanın yolu, çoğunluğu sağlamaktır. Bunun için 1 oyun dahi kıymetini bilmek, onu elde etmek adına çaba göstermek şarttır.

Bu yapı ile muhalefet bu işi çevirebilir mi?

Bana göre çok zor! Ancak, zaman içinde çok farklı gelişmeler olabilir.

Yani umutsuz değiller ama umut Kaf Dağı’nın ardında…

Anlayana…

Kalın sağlıcakla…