Bugün Çarşamba. Malum dünya meselelerine odaklandığımız gün…

Tüm dünya Orta Doğu’ya kilitlenmiş. Kendileri bombalar yağdırırken demokrasi götürdüklerini söyleyenler, şimdilerde bizim operasyonumuza kilitlenmiş. Aman insanca davranın diyorlar. Kendilerinin sınırında bile görmeye dayanamadıkları insanlar için bizden uzak olsun ama insanca yaşasınlar diyorlar. Yani insanlar ama bizim kadar değiller demenin başka yolu bu…

Newyork’da küçük bir çocuğu azgın bir köpeğin dişlerinden kurtaran ve hayvanı boğan iri yarı delikanlının yanına koşan gazete muhabiri sormuş:

 – Kahraman Amerikalı çocuğun hayatını kurtardı, diye yazabilir miyim?

 – Ben Amerikalı değil Pakistanlıyım, demiş adam…

Ertesi gün New York Times’da manşet:

“Köktendinci Müslüman, Central Park’ta bir köpeği boğdu. FBI olayın El Kaide bağlantısını araştırıyor….”

***

Şimdi bu BM’ye kızıyoruz da neden eller AY’a biz yaya demiyoruz. Öyle ki tüm milletler uzaya gidiyor. En son Kuzey Kore’nin de uzaya uydu gönderdiğini duydum. Pes dedim.

Elin oğlu aya giderken, bizimkiler şunun ayağını kaydırsam, bunun önünü kessem derdindeler. Milletin önünü açması gereken siyasilerin, toplantı kavgalarını ve kaliteyi gördükçe aşağıdaki fıkrayı haklı buluyorum.

Dünyanın meşhur “think-tank”ları bir araya gelirler. Araştırma konuları önümüzdeki asırda dünyanın hakimi kim olacaktır. Dünya kime kalacaktır. Bilgisayara bütün ülkelerin nüfus yapısından, ekonomiye, eğitimden sağlığa ve siyasetten askeriyeye kadar bütün bilgiler yüklenir. Uzmanlar “Dünya kime kalacak” diye sorularını yazarlar ve “enter”e basarlar. 1 dakika sonra ekranda büyük harflerle cevap görünür:

Dünya Türkiye’ye kalacak.”

Uzmanlar şoktadır. En nihayet birisi şaşkınlıktan kurtulup, “neden” diye yazar ve “enter” e basar. Bilgisayardan hemen cevap gelir:

“Bütün milletler uzaya gidecek, böylece dünya Türkiye’nin olacak.”

***

Son günlerdeki gündeme bakıyorum da bizim siyasetçiler “Ben öyle demedim. Şöyle dedim ama böyle anlaşıldı” diyerek zevahiri kurtarma yarışındalar. Bunların kadını erkeği yok üstelik. Koca koca adamlar ve kadınlar, geçmişte söyledikleri, yaptıkları ve yapmadıkları ne varsa inkâr eder haldeler.

Sonra Bektaşi’ye laf, söz ederler. Hiç olmazsa o hepsinden sahici… Okuyalım. Gülelim…

Bektaşi’yi şarap içer diye kadıya götürürler. Kadı sorar:

– Bre, gerçek midir?

– Hâşâ efendim!

– And içer misin?

– Vallah içerim, billâh içerim.

Yine kadı:

– Haydi, şimdi bundan sonra içmemeğe de and iç!

Adam:

– Vallah içmem, billâh içmem!

***

Yüzünüzden tebessüm eksik olmasın…

Kalın sağlıcakla…