Çok sevdiğim bir sözdür. “Büyük lokma ye ama büyük konuşma.”

Demek ki büyük konuşmayacaksın. Rakibin olarak gördüğün lidere laf söylerken önüne koyduklarını kendin de yapmayacaksın.

Ne demişti Sayın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
“AK Parti’de parti içi demokrasi var mı? Parti demek bir kişi. Hangi demokrasiden söz ediyorlar.”

Çok değil… Tarih vereyim. 23 Mayıs 2017 Salı günü partisinin TBMM Grup toplantısında sarf etmişti bu sözlerini…

Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, ondan gelen eleştirileri yanıtlarken, partisinin demokratik bir parti olduğuna, içinden farklı sesler yükselmesinin olağanlığına işaret etti. AK Parti’nin otoriter liderinin demokrasi sürecini yadırgayabileceğini ama bunun demokrasiyle yönetilen partilerde yaşamın gereği olduğunu söyledi.

O günden bu yana ne oldu?

Bir Cumhurbaşkanlığı seçimi yaşandı. Seçim sonuçları açıklandıktan sonra CHP karıştı. Muharrem İnce sesleri yükseldi. Bir kısım da PM ve MYK’da değişim istedi. Kurultay çağrısı yapıldı. İmza verenler oldu. Kimi tehdit, kimi hatır, kimi ikbal diyerek imzasını çekince Kurultay toplanamadı.

Sonra yerel seçim süreci geldi.

Satırı eline alan Kılıçdaroğlu, MYK toplantısı bile yapmadan “imza veren” ve “Atatürkçü” isimleri bir bir çizdi. “Ona yakın, bunun adamı” diyerek birçok ismin adaylaşmasına set çekti.

Örgütlerin taleplerini hiçe saydı. Aday adaylarının kendilerini ifade etmesine dahi engel oldu. Bu arada İYİ Parti ile ittifak yapıyormuş gibi zaman kazanarak süreci son 3 haftaya taşıdı. Sonra satırı salladı. Kendisine tehlike oluşturan isimleri bir bir tasfiye etti. Kendi kadrolarını adaylıklara atadı.

Ne demişti bir daha hatırlayalım?
“AK Parti’de parti içi demokrasi var mı? Parti demek bir kişi. Hangi demokrasiden söz ediyorlar.”

Şimdi sıra geldi Belediye Meclisi Üyeliklerine…

Parti içi demokrasiden bahseden Genel Başkan MYK’ya verdiği emir ve PM’den aldığı yetki ile “onları da ben belirlerim” dedi.

Seveyim senin parti içi demokrasi anlayışını!

Ankara’da İstanbul’a “Adalet” diyerek yürüdüğün o yollarda seni yalnız bırakmayan, gönüllerine sığdıramayan, sana inanan kim varsa budadın Kılıçdaroğlu…

Sonra Cumhurbaşkanı’na “Diktatör” diyorsun öyle mi?

Aydın siyasetini bilirmisin bilmem ama burada yanlış siyaset yaptın.

Efeler Belediye Başkanı Mesut Özakcan ile yol yürüdün, sözler verdin ve sözünü tutmadın.

Aydın’da yaşayan seçmenin sesine kulak vermedin.

Mahalle muhtarları Mesut Özakcan diyerek sana imzalı dilekçeler gönderdiler ama sen bunları görmezden geldin.

CHP Efeler Belediye Başkanı Mesut Özakcan’ı yani senin yol arakadaşını kaybettin.

Şimdi O kaybettiğin Başkan Demokrat Parti’den Efeler Belediye Başkan adayı.

Kaybeden Özakcan değil, sen ve senin yanında söz verip sözlerini tutmayanlar oldu.

Seninle aynı çatı altında beraber yürüyen kim varsa hepsine set çektin.

Bak örgütlerinden yükselen sese kulak ver: Aynen şöyle diyorlar.

“Sen diktatörün alasısın! Şahı ve padişahısın.”

Bu sözleri CHP üyeleri söylüyor.

Hatta ekliyorlar…

“Varsın bir dönem daha yansın. Bu anlayış ile iktidar olmayacağımız aşikar. Giden gider kalan sağlar bizimdir. Elbet bu seçim de biter. Yenilgiye doymayan Pehlivan ondan sonra dönmemek üzere gider.”

Tarihler 16 Aralık 2018’de Engin Altay şöyle demişti:
“Boşuna demiyoruz ‘Erdoğan diktatör’ diye. Demokrasiyi, kendine biat, itaat gibi algılayan bir lider ülke yönetiyorsa, o liderinin ve etrafının sokaktan korkması normaldir.”

Bunu sana uyarlayalım Kemal bey…
Rakip parti liderine parti içi demokrasi dersi verirken, içeride demokrasiyi kendine biat, itaat gibi algılayan bir lider CHP’yi yönetiyor ise o liderin partililerinden yani örgütünden korkması normaldir.”

Şaka gibisin Kemal bey. Elbet şakanın da bir sonu olacaktır.

Kalın sağlıcakla…