Yazımın amacı siyaset yapmak, siyasileri de rencide etmek değil. Siyasetin nasıl bir araç olarak kullanıldığını insanlarda neler çağrıştırdığını ortaya koymaya çalışmaktır.

Yazımın amacı siyaset yapmak, siyasileri de rencide etmek değil. Siyasetin nasıl bir araç olarak kullanıldığını insanlarda neler çağrıştırdığını ortaya koymaya çalışmaktır.
 

Türk siyaseti maalesef amaca ulaşmak için gayri ahlaki de olsa her yolun mubah görülmesi felsefesiyle icra edilen bir meslek haline getirilmiştir.
 

Halbuki Siyaset ‘’Ne‘’ yin uygulanacağına ilişkindir. Daha iyi bir yaşam ve sorunların çözümü için ‘’Ne‘’ Yapmalı' sorusunu cevaplayarak, toplumsal çıkarları belirlemek ve gerçekleştirmek üzerine kurulması gerekir. Siyaset bir maharet ve san’attır. Çünkü bir toplumda her düşünceye mensup insanlar vardır. Çeşitli din, dil, fikir ve kültüre sahip insanlar toplumun kaçınılmaz unsurlarıdır. Bu insanın fıtratının gereğidir. 
 

Tek tip ve tek fikir etrafında insanları toplama düşüncesi istibdattan kaynaklanır. Bu şekilde insanları daha kolay idare edeceklerini zannederler. İdarecilik insanlara hizmet etmek içindir; insanları tek fikir etrafında toplama ve yöneticiye hizmet ettirme aracı değildir.
 

Siyasetin halihazırda içinde bulunduğu çok yönlü sorunu ‘’hükümet sistemi’’ sorunundan ibaret olarak görmek yönünde yaygın bir eğilim var. Özgür ve demokratik bir ülke olmasını isteyenlerin meseleye böyle bakıldığı için, soruna çözüm olarak en çok seslendirilen de ‘’güçlendirilmiş parlamenter sistem’’e dönüş olmaktadır. 
 

Türkiye’nin hükümet sistemi, 2017 Anayasa değişikliğiyle değiştirildi ve parlamentarizm yerine başkancı bir sistem ‘’cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’’ getirildi. Türkiye’nin rejiminin değişmesine yol açan ve bugün içinde bulunduğumuz politik açmazı yaratan, 2013 sonlarından itibaren başlayan ve rejimi dönüştürmeyi amaçlayan bir seri yasal ve fiili adımı tamamlayan nihai adımlar idi. 
 

Türkiye siyasetinde, devlet-vatandaş ilişkisinin temeli değiştirilmiş, siyasi aktörler arasındaki güç dengesinin kalıcı olacak şekilde iktidar partisi lehine dönüştürüldüğü kişiselci-otoriter bir rejime geçildi. 
 

Eski bakanlardan Nihat Ergün’ün “Adım Adım Siyaset” isimli kitabındaki “Partiler bir süre sonra parti olmaktan çıkıyor, siyasi cemaate veya siyasi şirkete dönüşüyorlar...” sözleri, kuralların ve kurumların hukukun zayıf olduğu toplumları anlatmaya yetiyor.
 

16. yy. Divan şairlerinden Hayretî''nin '' Ne Süleymana esiriz, ne Selimin kuluyuz, Kimse bilmez bizi, bir Şâh-ı Kerimin kuluyuz! '' Şiarı ile yetişen birey ve siyasilere sahip olmak için bizlere, “sınav, liyakat, eşit rekabet” i benimseyen siyasiler lazım.
 

16. yy. Divan şairlerinden Hayretî'yi şu güzel kasideleri ile rahmet ile yad ediyorum.
 

Ne Süleyman'a esîriz ne Selim'in kuluyuz.
 

Kimse bilmez bizi bir şâh-ı Kerîm'in kuluyuz.
 

Gam-ı dünyadan el yumak dilersen Hayretî cehd it.
 

Gözün yaşı gibi yüz üzre var Vardar'a azm eyle.
 

Gönlünü benzer ki akıtmış durur bir yâre su.
 

Şevkden kendin yire urup yürür bî-çâre su.
 

Hudâ'yı bilmek içün gelmişüz dünyâya.
 

Aceb mi cehdümüz olursa zikr-i Mevlâ'ya.
 

İrişdirür bizi âhir makâm-ı a'lâya.
 

Kemâl-i eşhedü en lâ-ilâhe illa'llâh.